Son günlerde artan aile içi şiddet olayları, toplumun her kesiminde büyük bir infiale neden oluyor. Özellikle söz konusu olan bir erkeğin, birlikte yaşadığı kadına uyguladığı şiddet vakası, sosyal medya ve haber platformları aracılığıyla geniş yankı uyandırdı. Bu olay, yalnızca mağdurun yaşadığı psikolojik ve fiziksel travmanın ötesinde, toplumun bu tür olaylara karşı ne kadar duyarlı olduğu üzerine de tartışmaları alevlendirdi. Kadına yönelik şiddet teması, Türkiye gibi birçok ülkede hala çözülmesi gereken önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Olay, geçtiğimiz günlerde İstanbul'un merkezindeki bir apartman dairesinde meydana geldi. İddialara göre, erkek şiddet uyguladığı kadına, yaşadıkları tartışma sonucu saldırmış ve ciddi yaralanmalarına neden olmuş. Çevredeki komşuların ihbarı üzerine olay yerine gelen polis, kadını acil sağlık ekiplerine teslim ederken, şiddet uygulayan erkeği gözaltına aldı. Mağdur, hastaneye kaldırıldı ve burada tedavi altına alındı. Aldığı yaraların ciddiyeti, kadının yaşadığı şokla birleşince, durumu daha da acı bir hale getirdi.
Psikolojik olarak da büyük bir travma yaşayan kadının, şiddetin nedenlerini ve kendisi üzerindeki etkisini anlamaya çalıştığı biliniyor. Uzmanlar, yaşanan bu olayın yalnızca bireysel bir vakadan öte, toplumsal bir sorun olduğunun altını çizmektedir. Kadına yönelik şiddetin, bir cinsiyet meselesi olduğuna dikkat çekiliyor. Bu tür olaylar, sadece fiziksel şiddetle sınırlı kalmayıp, psikolojik baskı ve duygusal suiistimalleri de kapsamaktadır. Mağdurların desteklenmesi ve aydınlatılması gereken birçok konu mevcutken, hâlâ bu sorunların çözümüne dair yeterli adımlar atılmadığı görülmektedir.
Yaşanan bu tür olayların ardından sosyal medya platformlarında büyük bir duyarlılık oluştu. #KadınaŞiddeteHayır ve benzeri kampanyalar altında, birçok kişi sesini yükselterek konuya dikkat çekmeye çalıştı. Bu güç birliği, toplumun kadına yönelik şiddeti konuştuğu, tartıştığı ve önüne geçmek için harekete geçtiği anlamına geliyor. Medyanın rolü de burada oldukça önemli. Şiddet olaylarının haberleştirilmesi, toplumda farkındalık yaratmanın yanı sıra, mağdurların sesini duyurmasına da olanak tanıyor. Ancak dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, bu haberlerin bir sansasyona dönüşmeden, gerçekçi, duyarlı ve empatik bir şekilde ele alınması gerektiğidir.
Birçok kadın, yaşadığı bu tür travmalar sonucunda konuşmadıkça, sorunların üzeri örtülüyor. Bu olaydan sonra birçok destek merkezi ve sosyal hizmet kuruluşu, olayın mağduru olan kadına yardım etmek için seferber oldu. Ancak, bu yardım süreçlerinin etkinliği, yalnızca etkin kaynak yönetimiyle değil, bunun yanında toplumun bu tür olaylara karşı gösterdiği tutumla da doğru orantılıdır. Toplum olarak, kadına yönelik şiddete karşı sıfır tolerans gösterilmesi gerektiğinin altı çiziliyor ve bu mücadelede herkesin rol alması gerektiği vurgulanıyor.
Şiddete uğramış kadınların durumunu anlayışla karşılamak, toplumsal bir sorumluluk olarak kabul edilmektedir. Bireyler, hem kendi sosyal çevrelerinde hem de toplumsal düzeyde bu tür olaylarla mücadele konusunda daha aktif rol almalıdır. Bu tür olaylarda, mağdurların yanlarında olmaları, onların yaşadığı acıyı hafifletmelerine yardımcı olacaktır. Aksi takdirde, kadınlar yalnız başlarına bu travmayı aşmaya çalıştıkça, seslerini duyurmakta zorlanacaklardır.
Sonuç olarak, birlikte yaşadığı kadına dehşeti yaşatan bu olay, kabul edilemez ve çözüme kavuşturulması gereken bir durum olarak toplumda yer bulmaktadır. Toplumun bu tür olaylara karşı daha fazla duyarlılık göstermesi ve tüm bireylerin, cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle mücadelede daha somut adımlar atması gerekmektedir. Kadının beyanı esas olmalı, şiddet ise artık kabul edilemez bir davranış olarak tanımlanmalıdır. Türkiye, kadına yönelik şiddet konusunda daha passive ve önyargılı bir tutumdan, aktif ve bilimsel bir yaklaşıma geçmek durumundadır. Bu değişim, ancak toplumun her kesiminin katılımıyla mümkün olacaktır.